tag:blogger.com,1999:blog-16159471731333652042024-02-06T22:39:10.999-08:00Kozmik Bilim ve Tıbbi BilgilendirmeKısa ve Anlaşılır Salt Bilgi İçerir.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.comBlogger24125tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-2608441412029563582009-12-18T12:51:00.000-08:002009-12-18T12:58:16.670-08:00KANSERE KARŞI BILDIRCIN YUMURTASI<strong><span style="color:#000099;">Bıldırcın yumurtasının sağlık üzerindeki faydalarından haberiniz var mı?</span></strong><br /><br />Tavuk yumurtasından farklı olan ve sağlığa yararları saymakla bitmeyen bıldırcın yuvası ile ilgili merak edilen soruları İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr.M.Nafiz Karagözoğlu yanıtladı.<br /><br /><strong>Bıldırcın yumurtası neden önemlidir?<br /></strong>Bıldırcın yumurtası 10-12 gram ağırlığındadır.<br />Bu dişi bıldırcın ağırlığının yaklaşıkyüzde 8’idir. Halbuki tavukda bu oran yüzde 3’tür ve hindilerdeki yüzde 1 ile karşılaştırıldığında oldukça yüksektir.<br /><br />Sağlıklı olmak için ihtiyaç duyduğumuz birçok madde içermektedir.Bunlar bol miktardaki faydalı iz elementler ve vitaminlerdir. Besleyici değeri tavuk yumurtasından 3-4 kez daha yüksektir.<br /><br /><strong>Bıldırcın yumurtasının içeriğinde neler bulunur? Tavuk yumurtasından farkı nedir?</strong><br />Bıldırcın yumurtası 158 cal enerji içerir.<br />Bıldırcın yumurtası yüzde13 protein içerir, tavuk yumurtası ise yüzde 11 protein içerir.<br />Bıldırcın yumurtası 140 Mikrogram B1 içerir tavuk yumurtası 40 mikrogram B1 vitamini içerir.<br />Bıldırcın yumurtası 2 kat vitamin A ve B2 ihtiva eder.<br />Ve yine 5 kez daha fazla demir ve potasyum bulunur.<br />Bıldırcın yumurtası ayrıca fosfor ve kalsiyum yönünden zengindir.<br /><br /><strong>Gebelik açısından tavuk yumurtasına göre avantajları var mı?<br /></strong>Aslında evet diyebiliriz.Çünkü daha az hacimde daha çok vitamin ve mineral içerir.Ayrıca gebelikte artan demir ve mineral ihtiyacı düşünüldüğünde daha pratik bir gıda olduğu anlaşılıyor.Bununla beraber yapılan gıda değişikliklerinin takip edildiğimiz doktorumuz ve gereğinde Diyet Uzmanımızın bilgisi dahilinde yapmak doğru olacaktır.<br /><br /><strong>Çocuklar için durum nasıl?</strong><br />Mevcut içeriği nedeniyle besleyici değeri yüksek, büyüme ve gelişmeye katkısı yeterli, alerjik potansiyelinin azlığı hatta vücuttaki alerjik tepkilerin azaltılmasını sağlayan özellikleri nedeniyle değerli bir gıda diyebiliriz.<br /><br /><em><strong>Yumurta denilince aklımıza “Kolesterol” ve “Kolesterol korkusu” geliyor.Bıldırcın yumurtasında durum nasıl?</strong></em><br />Aslında durum çok farklı. Bıldırcın yumurtası kötü kolesterol (LDL) içermez.Faydalı kolesterol yani iyi,koruyucu kolesterol olarak bilinen(HDL) açısından oldukça zengindir.Türkiye'de genel olarak iyi,koruyucu kolesterol olarak bilinen(HDL) ortalaması düşük olduğundan bu yumurtanın önemi farklı hale geliyor. Yaşlı insanlar da bu yumurtayı rahatlıkla yiyebilirler.<br /><br /><strong>“Bıldırcın Yumurtasının” sağlık açısından bilinen diğer faydaları nelerdir?</strong><br /><br />-Sindirim sistemi düzensizliklerinden olan gastiritis, mide ülseri ve duodenal ülserin düzelmesinde etkilidir.<br />-Hemoglobin düzeyini arttırarak ve toksinleri ve ağır metalleri kandan uzaklaştırarak anemi (kansızlık) tedavisine yardım edebilir.<br />-Tüberküloz (verem), bronşiyal astım, diyabet ve damarsal gerginliğin tedavisine yardımcıdır.<br />-Güçlü bir anti kanser etkiye sahiptir ve kanserojen gelişmeyi durdurmaya yardım eder.<br />-Karaciğer, böbrekler ve safra kesesindeki taşların atılıp yok edilmesine yardım eder.<br />-Kalp kasının güçlenmesine ve kan dolaşımının hızlanmasına yardım eder.<br />-Hafızayı güçlendirir, beyin aktivitesini yükseltir ve sinir sistemini düzenleyebilir.<br />-İmmun sistemi güçlendirerek, organların yaşlanmasını yavaşlatır.<br />-Deri rengini düzeltip saçların gür ve parlak olmasını sağlar.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-34231215419768327042009-12-18T12:48:00.001-08:002009-12-18T12:50:35.859-08:00Diyabet bunama riskini artırıyor<div align="justify">Diyabet bunama riskini artırıyor<br /></div><div align="justify">Anadolu Sağlık Merkezi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Türker Şahiner, araştırmaların diyabetin bunama riskini yüzde 63 oranında artırdığını tespit ettiğini söyledi. Prof. Dr. Şahiner, diyabetli kişilerde belleğin çok daha hızlı şekilde bozulduğunu belirterek, 'Hastaların kan basıncı farkları, vücut kütle indeksleri, kolesterol düzeyleri, sigara içme durumları ve eğitim düzey farklılıkları göz alınarak yapılan hesaplamalar, 'glukoz yükleme sonrasında düşük insülin salınımı' gösteren hastalarda Alzheimer riskinin yükseldiği görülmüş. Damarsal bunama hastalarında bu riskin daha da arttığı tespit edilmiş. Bu yüzden öncelikle kan şekerimizi kontrol altında tutmalıyız' dedi. </div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-80156035153188575922009-03-29T05:07:00.000-07:002009-03-29T05:08:29.711-07:00METASTAS NEDIR?<strong><span style="color:#000099;">Metastas nedir?</span></strong><br /><br />Belli bir dokuda türeyen kanser hücresinin, paketcikler halinde diğer dokulara sıçrayıp o dokuda, kendi geldikleri ve de ait oldukları dokunun ozelliklerine yakın olarak oluşturdukları kanser dokusu.<br /><br />Örneğin; Akciğer'de oluşan kanser dokusundan kopan bir parça beyne sıçradığı takdirde, beyinde yer edinip tümör ya da kist oluşturursa bu beyin kanseri şeklinde nitelenemez, beyine işlemiş akciğer metastasıdır şeklinde ifade edilir.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-45118156726193687252009-03-04T10:48:00.000-08:002009-03-04T10:50:02.507-08:00Renkli Doppler Ultrasonografi<span style="color:#6666cc;"><strong>RENKLİ DOPPLER ULTRASONOGRAFİ NEDİR? </strong></span><br /><span style="color:#6666cc;"><strong><div align="justify"><br /></strong></span>Sesin hareket eden yapılardan yansırken frekans değişikliği göstermesi temeline dayanan bu yöntem ile damarsal yapılardaki akım incelenir.<br /><br />Akım bilgisi,akımın transdusere olan ve yönü ve hızına göre renklendirilip, B-Mod denilen gri skaladaki damar görüntüsünün içine yerleştirilirse renkli Doppler görüntüleme elde edilir.<br /><br />Grafik şeklinde Doppler spekturumu kullanılarak akım hızları ölçülür, akım tipleri saptanır.<br /><br /><strong><span style="color:#6666cc;">DOPPLER ULTRASONOGRAFİ İLE HANGİ İNCELEMELER YAPILIR?</span></strong><br /><br />Arteriyel (atardamar) ve venöz (toplardamar) yapıların incelenmesinde (örneğin boyun damarları-karotis ve vertebral arterler,ekstremite-kol, bacak -arter-venleri, böbrek arterleri, karaciğer ve portal sistem vb);skrotumda varikosel araştırmasında;meme, testis, tiroid, paratiroid, lenf bezleri ve yumuşak doku gibi yüzeyel yapılar ile parankimal organlarda oluşan tümoral ve iltihabi oluşumların damarlanmasının incelenmesinde kullanılır.<br /><br />Damarsal yapılarda tıkanıklığı, venöz kapak yetmezliğini, renal arter stenozunu saptanmasını sağlar.<br /><br />Gebelikte 20.haftadan itibaren umbilikal arterde ve fetal organlarda yapılan Doppler incelemeleri fetusta gelişme geriliği veya fetal distress olup olmadığı hakkında bilgi verir.<br /><br />Jinekolojik tümörlerde transvaginal olarak yapılan Doppler incelemesi tümörün iyi veya kötü huylu olup olmadığı hakkında bilgi verir.<br /><br />Ektopik gebelik (dış gebelik), over torsiyonu hakkında bilgi verir.<br /><br />Transplante organlarda perfüzyonun değerlendirilmesini sağlar. </div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-40836298661714802792009-03-03T14:51:00.000-08:002009-03-03T14:54:15.215-08:00Kist Dermoid Sakral Nedir?<h2>Pilonidal Sinüs - Kıl Dönmesi -Kist Dermoid Sakral</h2><div align="justify">Halk arasında kıl dönmesi olarak adlandırılan pilonidal sinüs aslında doğumsal bir kalıntıdır.<br />Embiryonel dönemde omurga oluşurken dış katman içe kıvrılıp omurgayı oluşturduktan sonra birbirinden ayrılır. Bu ayrılma sırasında iki tabakanın birbirine en yakın olduğu nokta olan sakrumda (kuyruk sokumu bölgesi) küçük bir kist oluşur. Derinin bütün katmanlarını içeren bu kist ileride aktive olarak pilonidal sinüsü oluşturur. Diğer bir güncel görüş ise dökülen kılların deriye gömülmesi sonrası ortaya çıkan reaksiyon sonucu kistin oluştuğu yönündedir.<br /><br />Yaş ilerledikçe özellikle adolesansda (buluğ çağı) kıllanmanın başlaması ile kist içinde de kıl ve deri salgıları birikebilir. Bu kistin ortaya çıkmasında en önemli nedendir. Bu nedenle sıklıkla gençlerde görülür. Ayrıca uzun süre sert zeminde oturma yada tekrarlayan travmalar da kisti aktive edebilir.<br /><br /><strong>Tedavisi nasıldır ?</strong><br /><br />Pilonidal sinüsün tedavisi kistin cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Çeşitli kist içini kazıma, ilaçla temizleme v.s. yöntemlerden bahsedilse de sonuçlar yeterince iyi değildir.<br />Cerrahi teknikte üç ana yöntem vardır:<br /><span style="color:#339999;"><span style="color:#6666cc;">1. Yöntem: Kistin çıkarılması ve yaranın açık bırakılması (açık yöntem)<br />2. Yöntem: Kistin çıkarılması ve yaranın karşılıklı dikilmesi (primer kapama)<br />3. Yöntem: Kistin çıkarılması ve yaranın yan taraftan çevrilen deri parçası ile kapatılması</span> </span></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-60446576682566473772009-03-03T14:43:00.000-08:002009-03-03T14:45:56.589-08:00Minimal invaziv cerrahi nedir?<h2>Minimal invaziv cerrahi</h2><p align="justify">Karın ön duvarında açılan 0,5-1 cm’lik kesilerden yerleştirilen kamera ve el aletleriyle yapılıyor. Fıtıktan kalp ameliyatlarına kadar birçok alanda kullanılan bu yöntem, <span style="color:#3333ff;"><strong>hastanın daha çabuk iyileşmesini sağladığı gibi bazı ameliyatlarda daha da başarılı sonuçlar elde edilmesine olanak veriyor.</strong></span> Türü ne olursa olsun her ameliyat bir travmadır. Bu travmanın şiddeti yapılacak ameliyata ve kullanılacak tekniğe göre değişir. Ameliyat için açılan yaranın genişliği arttıkça, hastanın hastanede yatış ve iyileşme süreci uzar. Bunların üzerine ameliyat sonrası gerçekleşebilecek enfeksiyon riski de eklendiğinde, iyileştirmek için yapılan cerrahi girişimin kendisi hasta için sıkıntı haline gelebilir. Açık cerrahiye ait bu dezavantajlar, “minival invaziv cerrahi” olarak adlandırılan ve açılan küçük deliklerden gerçekleştirilen yeni bir cerrahi tekniğin geliştirilmesine yol açtı. İlk kez kadın doğum uzmanları tarafından uygulanmaya başlanan minimal invaziv cerrahinin, genel cerrahlar tarafından daha etkin olarak kullanılması sonucu ‘80`lerde popüler oldu. Kadın doğumcular ve genel cerrahların ardından kalp ve damar cerrahları ve diğer cerrahi branşlar da minimal invaziv cerrahiyi, açık cerrahiye bir alternatif olarak uygulama alanlarına aldılar. Minimal invaziv cerrahinin de, açık cerrahideki temel prensiplerle yapıldığını söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Kemal Raşa, iki teknik arasındaki en önemli farkın minimal invaziv girişimin küçük deliklerden yerleştirilen kamera ve el aletleri aracılığıyla yapılması olduğunu ifade ediyor.<br /><br /><span style="color:#3333ff;"><strong>Minimal invaziv Nasıl Yapılır?</strong></span><br />Minimal invazif cerrahide ameliyat edilecek organlar yerleştirilen <strong>kamera ile ekrandan</strong> görünür hale getiriliyor ve ameliyat ekrandaki görüntülerle gerçekleştiriliyor. Kamera sayesinde çıplak gözle görülenden 20 kat daha büyük ve ayrıntılı bir görüntü elde edildiğinden anatomik yapıların daha ince detaylarına kadar görülebilmesi mümkün oluyor.<br /><br />Ameliyatın türüne göre giriş deliklerinin sayısının ve kesi yeri genişliğinin değiştiğini söyleyen Dr. Raşa, “Genel olarak kesi yeri genişliği 0.5-1 cm arasında değişiyor. Ameliyatın özeliğine göre de açılan delik sayısı dört ya da daha fazla olabiliyor. Ayrıca bazı ameliyatları, el yardımlı laparoskopik cerrahi yöntemle de yapabiliyoruz. Bu nedenle de bir elin karın duvarından içeri girmesini sağlayabilecek 6-7 cm`lik bir kesiye ihtiyacımız oluyor. Ya da bir organın, mesela kalın barsağın dışarı çıkarılabilmesi için normalde kullandığımız giriş deliklerini genişletmemiz gerekiyor. 5-6-7 cm’lik bir kesi ile kalın barsağı ya da müdahale edeceğimiz organı karın duvarından çıkarıyoruz. Ama ameliyat temel olarak küçük deliklerden yapılan bir ameliyat oluyor” diye konuşuyor. </p>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-58570919822031199982009-03-03T14:38:00.000-08:002009-03-03T14:46:54.864-08:00IYI HUYLU PROSTAT BUYUMESI NE DEMEKTIR<h2>İyi Huylu Prostat Büyümesi</h2><p><strong><span style="color:#000099;">Kansere dönüşmez ama idrar zorluğu yapar.</span></strong><br /><strong><span style="color:#cc0000;">Ayrıca erken belirti verir....</span></strong><br /><br /><strong><span style="color:#3333ff;">İyi huylu prostat büyümesi sık görülür mü?</span></strong> </p><p>Evet. Erkeklerde en sık görülen hastalıklardan biridir. Yaş ilerledikçe görülme sıklığı artar. Genelde 50 yaş sonrasında belirtiler az-çok görülmeye başlar. 60 yaşına gelen 100 erkekten 55'inde görülür. 75 yaşında ise görülme sıklığı yüzde 80-85'tir.<br /></p><p><strong><span style="color:#3333ff;">Prostat büyümesi neden olur?</span></strong></p><p>Yaş ilerledikçe erkeklerdeki hormonal değişiklikler sonucu oluşan ve engellenemeyen bir hastalıktır.<br /><strong><span style="color:#3333ff;">Korunmak için neler yapılmalıdır?</span></strong> </p><p>Korunmak için kesin bir önlem yoktur. Yemekle, cinsel hayatla, idrar yapma alışkanlığıyla hastalığın görülme oranı veya seyri değişmez.<br /><span style="color:#3333ff;"><strong>Prostat büyümesi kansere çevirir mi?</strong></span> </p><p>Hayır. Prostat büyümesi kansere dönüşmez ama idrar zorlukları yapar. Prostat büyümesi erken belirti verir. Bu yüzden teşhisi kolaydır. Ama kanser erken belirti vermediği için mutlaka düzenli kontroller yapılmalıdır. Ancak böylece erkenden saptanır ve tedavi edilir. </p><p align="justify"><strong>Prostat büyümesi hapla tedavi edilir mi?</strong> Bu hastalık için pek çok ilaç denenmektedir. Bunların bir kısmı bazı kişilerde, diğer bir kısmı ise başkalarında fayda sağlayabilir. Bazen oldukça rahatlatır bazen de fayda etmez. 1-2 aylık ilaç deneme süresi sonrasında bir fikir edinilir. Eğer bir ilaçtan fayda sağlanırsa, bunu çok uzun yıllar kullanmak gerekir.<br /><strong><span style="color:#3333ff;">Günlük hayatta rahatsız olan ama ameliyat istemeyenler ne yapabilir?</span></strong> </p><p align="justify">Eğer bir hasta ilaç tedavisinden yarar görmüyor ve günlük hayatında sıkıntı çekiyorsa, bir müdahale gerekir. Cerrahi müdahaleden kaçınıldığı durumlarda "<a title="Minimal İnvaziv" href="http://kozmik-bilim.blogspot.com/2009/03/minimal-invaziv-cerrahi-nedir.html">Minimal İnvaziv</a>" (az riskli) tedaviler uygulanabilir.<br /><span style="color:#3333ff;"><strong>Mikrodalga ile ameliyatsız prostat tedavisi nedir?</strong></span> </p><p align="justify">Ameliyatsız tedavi seçeneklerinin en etkilisi mikrodalga tedavidir. Narkoz gerektirmez. Ortalama 12 dakika süren bu işlem sırasında, prostat çevresindeki dokular yüksek ısı ile prostat eritilir ve idrar yolu açılır. </p><p align="justify"><em><span style="font-size:85%;">Doç. Dr. Deniz ERSEV Üroloji Uzmanı</span></em></p>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-7273797431009863072009-03-01T15:12:00.000-08:002009-03-01T15:14:25.280-08:00Kreten Nedir<div align="justify"><strong>KRETEN</strong> Yeni doğanda, tiroid bezinin salgıları olan tiroksin ve tri-iodo-tironin eksikliği olduğu zaman, çocuk kreten olur: <strong>Büyümesi kısıtlanır ve zekâ gerili­ği görülür.</strong> </div><div align="justify"><br /><span style="color:#3333ff;">Belirtileri:</span> Bebek, başlangıçta normale benzemekle beraber, doğru dü­rüst yemek yemez ve kabızlığa eğilim vardır. Tedavi edilmezse, durum ilerler ve çocuğun görünümünde de kretenliğe özgü değişiklikler belirir: Kreten çocuk, ufak tefek, kalın yapılı, kuru derili ve kaba hatlı olup, dili aşırı büyüktür ve üstünde derin yarıklar vardır. Kretenin zekâ yaşı, bir bebeğinki kadardır.<br /></div><div align="justify"><span style="color:#3333ff;">Tedavi:</span> Durum belirlenir belirlen-mez, çocuğa tiroksin verilmeye başlanır ve bu uygulamaya ömür boyu devam edilir. Tedaviye, çocuk 6 aylık olmadan başlanırsa, zekâ normal gelişebilir; teda­viye gecikme oranında, sonuçlar kötüle-şir. Erişkinlikte beliren tiroid hormonu eksikliği neticesi miksödemdir.</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-22975830859728407672009-03-01T15:11:00.000-08:002009-03-01T15:15:54.678-08:00Hipotiroidi Nedir?<div align="justify"><strong>Hipotiroidi,</strong> tiroid bezinin az çalışması hastalığıdır. Genellikle iltihaplanmalar, kireçlenmeler, kolloid şişkinliği (guatr) gibi bozukluklar sonucu ortaya çıkar ve miksödem ve <a href="http://kozmik-bilim.blogspot.com/2009/03/kreten-nedir.html"><strong>kreten hastalığına</strong> </a>neden olabilir.<br /><br />Tiroid bezi az çalışan binlerce insan bu hastalığının farkında olmadan yaşamaktadır. Bu kişilerde yorgunluk, saçlarda dökülme, kilo alma ve depresyon vardır. Özellikle yorgunluk ve halsizlik günlük hayatımızda çoğu zaman çok çalışmaya ve uykusuzluğa bağlandığı için tiroit bezi yetmezliği pek akla gelmez ve atlanır. Özellikle kadınlarda 55 yaşından sonra bu hastalığın sıklığı daha da artar ve her 8-10 kadından birisinde tiroid yetmezliği gelişir. Bazı kadınlar bu belirtilerin menopoza bağlı olduğunu sanarak yorgunluk, halsizlik ve unutkanlık içinde yaşar giderler.<br /><br />Bazı kişiler ise önceden tiroid ameliyatı geçirmiştir ve günün birinde tiroit hormon yetmezliği gelişebileceğini bilmeden bu şikayetlerle birlikte yaşarlar. Oysa ameliyat geçiren tiroit hastaları veya radyoaktif iyot tedavisi gören kişiler belirli aralıklarla tiroit hormon tetkiklerini yaptırmak zorundadır.<br /><br />Çok uyuyan, üşüyen, eli yüzü şişen bir kişide de tiroit bezi yetmezliği olabilir. Kilo alımının bir nedeni de tiroit bezinin az çalışmasıdır. Özellikle kilo vermek istediği halde bir türlü zayıflayamayan kadınlarda tiroid bezi az çalışıyor olabilir. Bu kadınlar bir çok diyet yöntemleri uygulamalarına rağmen bir türlü kilo veremezler, ta ki tiroit hormon tetkikleri yapılıncaya kadar.</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-67211037716355189112009-03-01T14:58:00.000-08:002009-03-01T15:10:04.103-08:00Sheehan Sendromu Nedir?<div align="justify"><a href="http://kozmik-bilim.blogspot.com/2009/03/hipofiz-bezi-pituiter-bez.html">Hipofiz bezinin</a> iç salgı bezlerinin normal çalışmasını düzenleyen ve büyüme hormonu salgılayan önemli bir bez olduğunu ve insanın fiziksel ve psikolojik olarak sağlıklı olabilmesi için hipofiz bezinin düzenli olarak çalışması gerektiğini belirtti.<br /><br />Kadınlarda özellikle doğum sırasında meydana gelen aşırı kan kaybından dolayı yorgunluk, halsizlik gibi belirtiler görülebildiğini ancak bu belirtilerin uzun süre devam etmesi halinde “Sheehan Sendromu”ndan şüphelenilebileceğini ifade eden Akarsu, şöyle konuştu:<br />“Sendrom, kadınlarda doğum sırasında yaşanan aşırı kan kaybı ve bunun sonucunda hipofiz bezine giden kanın azalması sonucu ortaya çıkıyor. Hipofiz bezine giden kanın azalması sonucunda hipofiz bezinde doku kaybı oluşuyor, bu da bezin az çalışmasına ve hormon yetersizliklerine neden oluyor. </div><div align="justify"><br /><a href="http://kozmik-bilim.blogspot.com/2009/03/hipofiz-bezi-pituiter-bez.html">Hipofiz bezinin</a> az çalışması sonucunda birçok iç salgı bezinde yeterli hormon üretilemiyor. Ayrıca büyüme hormonu eksikliği de oluşuyor. Sonuçta, yorgunluk, depresyon, adet görememe, uyku problemleri, cinsel isteksizlik gibi belirtiler görülebiliyor. Doğum sonrasında kadınlar genellikle bu sendromun belirtileri olan yorgunluk, adet kanamalarının yeniden başlamamasını doğum sonrası belirtiler olarak görüp doktora başvurmuyor.”<br /><br />Akarsu, doğum sonrasında sendrom belirtileri görülen kadınların bir endokrinoloji ve metabolizma uzmanına başvurması gerektiğini, yapılan tetkikler sonucunda hipofiz bezinin ne oranda zarar gördüğünün ve buna bağlı olarak hormon dengesinin ne oranda bozulduğunun tespit edilebileceğini ifade etti.<br /><br />Sheehan Sendromu tespit edilen hastalara hipofiz bezinin salgılamadığı hormonların dışarıdan ilaç yoluyla verildiğini ve bu şekilde şikayetlerin ortadan kaldırılabildiğini anlatan Prof. Dr. Akarsu, bu hastalıkta ortaya çıkabilen kortizol, tiroid hormonu ve hipofiz bezinin salgıladığı büyüme hormonu eksikliğinin tedavi edilmesinin önemli olduğunu vurguladı. </div><div align="justify"> </div><div align="justify"><span style="font-size:85%;color:#3333ff;">Gaziantep Üniversitesi (GAZÜ) Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersin Akarsu</span></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-39589899414887253932009-03-01T14:43:00.001-08:002009-03-01T14:52:59.108-08:00Hipofiz Bezi Pitüiter Bez<span style="color:#cc0000;">Hipofiz </span>veya diğer adıyla <strong><span style="color:#cc0000;">Pitüiter bez</span></strong> beyin <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNUH4A0tlOHEhWY9KnK12QNXECfbLwmybtmqRIcV4T0qOGFRhahqblqde0pPoSfe-t8H4WiId8H5W-3B2mlAx03VUsRBeSnE8C2GA2puOz_0lmolWVCCkYjW70O_8pt0UxsddBWLjWJ10/s1600-h/hipofiz.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5308355822973705010" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 256px" alt="Hipofiz Bezi Pitüiter Bez" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNUH4A0tlOHEhWY9KnK12QNXECfbLwmybtmqRIcV4T0qOGFRhahqblqde0pPoSfe-t8H4WiId8H5W-3B2mlAx03VUsRBeSnE8C2GA2puOz_0lmolWVCCkYjW70O_8pt0UxsddBWLjWJ10/s320/hipofiz.jpg" border="0" /></a>tabanında sellar çukurda (sella turcica) yer alan ve sella diafram ile çevrelenmiş endokrin görevleri olan bir yapıdır.<br /><br /><div align="justify">Pitüiter bez düzenleme amaçlı homeostatik ve stimulasyon amaçlı trofik hormonlar salgılamaktadır. Fonksiyonu hipotalamus uyarımı aracılığı ile olmaktadır.</div><br /><div align="justify"><strong>Hipofiz bezi hormonlarının etki gösterdiği fonksiyonlar şunlardır;</strong></div><div align="justify"><br /><span style="color:#3333ff;">Cücelik</span></div><div align="justify"><span style="color:#3333ff;">Kan basıncı</span></div><div align="justify"><span style="color:#3333ff;">Hamilelik ve çocuk gelişiminin bazı dönemleri </span></div><div align="justify"><span style="color:#3333ff;">Anne sütü salınımı </span></div><div align="justify"><span style="color:#3333ff;">Erkek ve kadında cinsel organ fonksiyonu </span></div><div align="justify"><span style="color:#3333ff;">Tiroid bezi fonksiyonları </span></div><div align="justify"><span style="color:#3333ff;">Besinlerin enerjiye dönüşümü (metabolizma)</span></div><div align="justify"><span style="color:#3333ff;">Su ve osmalarite regülasyonu. </span></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-12416768551018569212009-03-01T07:40:00.000-08:002009-03-01T07:41:56.622-08:00Melatonin NedirMelatonin epifiz bezinin pineolasit adı verilen hücrelerinden salgılanır. Biyoritmi (sirkadyan ritm) belirler ya da biyoritm üzerinde etkilidir. Pineolasit hücreleri ışığa duyarlıdır. Elektromanyetik dalga yoğunluğu arttıkça melatonin salgılanması azalır.<br /><br />Melatonin bir tür etanoamiddir. IUPAC isimlendirmesine göre adı N-[2-(5-methoxy-1H-indol-3-yl)ethyl] 'dir.<br /><div align="justify"><br />Melatonin, kişiden kişiye değişse de yaklaşık olarak 23:00 ile 05:00 saatleri arasında salgılanan bir hormondur. Hormonun temel görevi vücudun biyolojik saatini koruyup ritmini ayarlamak. <a class="new" title="Jetlag sendromu (henüz yazılmamış)" href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Jetlag_sendromu&action=edit&redlink=1">Jetlag sendromu</a> denen hadisenin sebebi de bu hormon. Hormon diğer antioksidan tesirleri de güçlendiriyor, kanserli hücrelere karşı koruma sağlıyor, üreme sistemiyle bağlantısından tutun da yorgunluk, isteksizlik gibi durumların nedenlenlerini de oluşturabiliyor. Şu anda, yaşlanmayı geciktirici etkisinden dolayı da bu hormonun üzerinde önemle durulmaktadır. Can alıcı noktalardan biri, hormonun çocuklar üzerindeki tesiridir. Avrupa'da lösemili ve kanserli çocuk sayısının artmasından ötürü yapılan araştırmalar sonucunda ailelerden istenen bir husus da, çocukların kesinlikle karanlıkta yatırılması, çünkü melatoninin güçlü biçimde salgılanmasının kanserden koruyucu etkisi olduğu biliniyor. Ancak bu hormon ışığa duyarlı. Deneylerde, uyuyan kişinin hormon salgısı izlenirken, ışık açıldığında hormonun azaldığı, karanlıkta ise yoğun biçimde salgılandığı tespit edilmiş. Bilimsel bir gerçek.<br /><span style="color:#cc0000;"><strong><em></em></strong></span></div><div align="justify"><span style="color:#cc0000;"><strong><em>"Lütfen karanlıkta yatın ve çocuklarınız uyurken ışığı kapatın ..."</em></strong></span></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-67050941859425831432009-02-28T17:17:00.000-08:002009-02-28T17:21:11.319-08:00immun Sistem Nedir<div align="justify"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhccLBPv4cl91MLWC_eCNREtGcHPOfqikbm0BT9CHBAqQV1Xt2-9AsP-4PMrIqLtBJRh-graOvhyFc__wtu_iiqdwUm24tbICNbH3lzO6jlAZpxaHilcJhtcGMyDHeL941lYRTus0inrzc/s1600-h/Immun-Organe-tr.png"><strong><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5308022808552477138" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 237px; CURSOR: hand; HEIGHT: 320px" alt="Bağışıklık sistemi organları" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhccLBPv4cl91MLWC_eCNREtGcHPOfqikbm0BT9CHBAqQV1Xt2-9AsP-4PMrIqLtBJRh-graOvhyFc__wtu_iiqdwUm24tbICNbH3lzO6jlAZpxaHilcJhtcGMyDHeL941lYRTus0inrzc/s320/Immun-Organe-tr.png" border="0" /></strong></a><strong>İmmun Sistem Ne Denektir </strong>: <span style="color:#cc0000;">Bağışıklık sistemi demektir</span> ve bir canlıdaki hastalıklara karşı koruma yapan, patojenleri ve tümör hücrelerini tanıyıp onları yok eden işleyişlerin toplamıdır. Sistem, canlı vücudunda geniş bir çeşitlilikte, virüslerden parazitik solucanlara, vücuda giren veya vücutla temasta bulunan her yabancı maddeye kadar tarama yapar ve onları, canlının sağlıklı vücut hücrelerinden ve dokularından ayırt eder.<br /></div><div align="justify"></div><br /><div align="justify">Bağışıklık sistemi, çok benzer özellikteki maddeleri bile birbirinden ayırabilir, örneğin; bir amino asidi farklı olan proteinleri bile birbirinden ayırabilecek özelliğe sahiptir. Bu ayrım, patojenlerin konak canlıdaki savunma sistemine rağmen enfeksiyon yapmaları için yeni yollar bulmalarına, bazı uyumlar sağlamalarına neden olacak kadar karmaşıktır. </div><br /><div align="justify"></div><div align="justify">Bu mücadelede hayatta kalmak için patojenleri tanıyan ve onları etkisizleştiren bazı mekanizmalar gelişmiştir. Doğadaki tüm canlılar kendilerinden olmayan doku, hücre ve moleküllere karşı savunma sistemlerine sahiptirler. Hatta bakteriler gibi basit tek hücreli canlılarda da onları viral enfeksiyonlara karşı koruyan enzim sistemleri bulunur. Yüksek canlılardaysa çok daha karmaşık bir bağışıklık sistemi vardır. Omurgalılarda bağışıklık sistemi özel işlevlere sahip çok sayıda farklı hücre ve molekül içermektedir.</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-16195849932570368722009-02-28T17:14:00.000-08:002009-02-28T17:15:30.898-08:00Sakarin Nedir?<div align="justify"><strong>Sakarin, yapay bir tatlandırıcıdır.</strong></div><div align="justify"><br />Temel maddesi benzoik sülfinit olan sakarin, sakarozdan daha tatlı olup, izne bağlı olarak içki, şekerleme, ilaç ve diş macunu gibi ürünlerde tat vermek için kullanılır. Raf ömrü gıda maddelerinde 6 ay gibi kısayken, ilaçlarda 2 yıl kadardır. Çay şekerinden yaklaşık 500 kat daha fazla tatlandırıcı özelliğe sahip olan sakarin, herhangi bir besin değeri taşımamaktadır. Özellikle şeker hastaları ve kilo almaktan çekinenlerin, çay, kahve gibi içeceklerde tercih ettiği sakarinin kanserojen olup olmadığı uzun süre tartışılmış fakat ıspatlanamamıştır.</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-20314541156943686602009-02-28T17:09:00.000-08:002009-02-28T17:14:08.832-08:00ASPARTAM Nedir?<div>Aspartam çay şekerinden 200 kat daha tatlı olan ve iki <a href="http://img420.imageshack.us/img420/9126/2canderel4ju.jpg"><img style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 250px; CURSOR: hand; HEIGHT: 188px" alt="" src="http://img420.imageshack.us/img420/9126/2canderel4ju.jpg" border="0" /></a>amino asit + bir metanolden meydana gelen bir tatlandırıcıdır. </div><br /><div></div><div align="justify">Aspartam kullanım güvenliği açısından ciddi tartışmalara neden olmuş ancak yapılan araştırmalarda <strong>net bir kanıt bulunamamıştır</strong>. </div><div align="justify"> </div><div align="justify">Aspartam'ın (kütle olararak) %10'u vücut içinde ince bağırsaklarda <a class="mw-redirect" title="Methanol" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Methanol">methanole</a> dönüşmektedir. Bu methanolün büyük bölümü bağırsaklardan emilerek hızlıca <a title="Formaldehit" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Formaldehit">formaldehite</a> çevilmektedir. Metanol insanlar için ileri derecede toksik olduğundan bu tartışmaların odak noktası olmuştur.</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-37178996837769935812009-02-28T16:58:00.000-08:002009-02-28T17:08:22.851-08:00Aflatoksin Nedir<div align="justify"><strong>Aflatoksin:</strong> Aspergillus flavus ve Aspergillus parasiticus tarafından üretilen toksik ve karsinojenik maddelerdir. Karaciğer tarafından M1 tipine ve epoksite metabolize olur. Sıklıkla alfatoksin ile karışıtırlır.</div><br /><div align="justify"></div><div align="justify">Normalde toprakta bulunur. <em>Hasat öncesinde ve depolama <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdAR-0hcZq510Fg-83QqFc8JucJq9jx81D3SihJRS4sz9_u2KXBY5qViEJEof46rVoloTAUDiw3iGaOGZey2VtFQv7JfKL8F2zpNvGPOH5nJjIUMA-Z86WBJf6rO4mRmBMoJucDdTaZ9g/s1600-h/aflatoksin.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5308018398670343090" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 172px" alt="Ev yapımı pul biberler genellikle Aflatoksin içermektedir" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdAR-0hcZq510Fg-83QqFc8JucJq9jx81D3SihJRS4sz9_u2KXBY5qViEJEof46rVoloTAUDiw3iGaOGZey2VtFQv7JfKL8F2zpNvGPOH5nJjIUMA-Z86WBJf6rO4mRmBMoJucDdTaZ9g/s200/aflatoksin.jpg" border="0" /></a>sırasında tahıla bulaşıp çoğalabilir</em>. En az yüzde 7 rutubet ve yüksek sıcaklıkta bitkiler için zararlıdır. Tahıl(pirinç, mısır, buğday, ince ve süpürge darı); yağkökü (pamuk, soya fasülyesi, yer fıstığı, ayçiçeği); baharat(kırmızı biber, kara biber, kişniş, zerdeçal, zencefil) ve kuruyemiş(badem, antep fıstığı, ceviz, hindistan cevizi, brezilya cevizi) sıklıkla etkilenenlerdir. Bunlarla beslenen hayvanların sütünde de aynı zehire rastlanabilir.<br /><br />Yüksek doza maruz kalma nedeniyle HCC tipi Karaciğer kanseri yapabilir. Hiçbir canlı türünün bu zehire direnci yoktur; ama insanda ani zehirlenmeler nadirdir. Uzun vadede zehire maruz kalmak ani zehirlenmeye göre daha iyi tabloya sahiptir. </div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-41331443009303713792009-02-28T16:55:00.000-08:002009-02-28T16:56:17.065-08:00KEMOTERAPI NEDIR<div align="justify"><strong>KEMOTERAPİ NEDİR? </strong><a name="kt_nedir"></a><br />Kemoterapinin kelime anlamı “ilaçla” tedavidir. Bu tedavinin amacı, vücutta istenmeyen hücrelerin yok edilmesi veya kontrol altına alınmasıdır.<br />Kemoterapi, tedavide tek başına kullanılabileceği gibi radyoterapi ile birlikte, ameliyattan önce veya sonra uygulanabilmektedir. Kemoterapötik ilaç olarak birçok değişik ajan kullanılmaktadır. Sizin tedavinizde tek bir ilaç kullanılabileceği gibi birkaç ilaç birarada kullanılabilir. Her hastanın tedavisi bazı bilinen kemoterapi protokollerine göre planlansa da hastaya ve hastalığa göre değişiklikler gerekebilir. Tedavi planınız doktorunuz tarafından ayrıntılı olarak açıklanacaktır.</div><div align="justify"><br /><strong>İLAÇLAR NASIL ETKİ EDER? </strong><a name="ilaclar_nasil"></a><br />Kemoterapötik ilaçların hemen hepsi kart yoluyla vücuda dağılır ve istenmeyen hücrelerin bölünüp çoğalmalarını engeller. Hücrelerin yok edilmesi her ilaç grubunda farklı yollarla olmakla beraber bütün kemoterapötikler bu hücrelere zarar verir.<br />Kemoterapötik ilaçlar zararlı hücreleri öldürürken vücudun normal hücrelerini de etkileyebilir. Bu durum, çoğunlukla geçici olan yan etkilere neden olabilir. Kemoterapötik ilaçlardan en çok etkilenen “normal hücreler” en hızlı bölünenlerdir (saç dibi, mide barsak sistemi, kemik iliği hücreleri). Ancak bu hücrelerin etkileme düzeyi ilaçlara ve kişiye göre değişiklik gösterir. Aynı ilaç ve dozu alan hastalar arasında bile farklılık gözlenir. Bazı bireyler hiçbir yan etki olmadan tedaviyi tamamlayabilirler.</div><div align="justify"><br /><strong>KEMOTERAPİ NASIL VERİLİR? </strong><a name="kt_nasil"></a><br /><span style="color:#cc0000;">Kemoterapötik ilaçlar genellikle üç yolla verilir:</span><br />1. Ağızdan tablet, kapsül şeklinde,<br />2. Kas içine veya cilt altına enjeksiyon teklinde,<br />3. Damar yoluyla pute veya infüzyon teklindedir.<br />Genellikle bu üç yol kullanılabildiği gibi bölgesel ilaç uygulaması da yapılabilmektedir. Böyle bir durumda size açıklama yapılacaktır.<br />Birçok kemoterapötik ilaç, sindirim yoluyla emilemediğinden kemoterapi için damar yolu tercih edilmektedir. Damar yoluyla verilen ilaçlar dolaşıma hemen katıldığı için etkileri çabuk olmaktadır. Bazen kemoterapi sırasında iki veya üç yol birlikte kullanılabilmektedir, örneğin damar yolu ile birlikte ağızdan ilaç verilmesi. </div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-24101441045282878132009-02-28T16:51:00.000-08:002009-02-28T16:53:28.385-08:00Eksternal Radyoterapi Nedir<strong>Eksternal (Harici)</strong> <a href="http://kozmik-bilim.blogspot.com/2009/02/radyoterapi-nedir.html"><strong>Radyoterapi</strong></a><strong>:</strong><br />Radyoterapinin en sık kullanılan şeklidir. Yüksek enerjili ışınlar tümör ve çevresindeki dokulara doğrudan gönderilir.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-43441628652426773992009-02-28T16:49:00.000-08:002009-02-28T16:53:07.892-08:00Internal Radyoterapi Nedir<div align="justify"><strong>Internal (Dahili) <a href="http://kozmik-bilim.blogspot.com/2009/02/radyoterapi-nedir.html">Radyoterapi</a>:</strong> </div><div align="justify">Kanserli hücrelerin bulunduğu yere doğrudan ışın verebilmek için, vücudun içine küçük bir radyoaktif malzemenin (implant) yerleştirilmesidir.</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-76043598022283122502009-02-28T16:47:00.000-08:002009-02-28T16:56:37.363-08:00RADYOTERAPI NEDIR<strong><span style="color:#cc0000;">Radyoterapi Nedir?</span></strong><br /><div align="justify"><br />Radyoterapi, kanserli hastaların tedavisinde en <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEike4xLBRkmuL-62MmNpBTYIaPKtgQUHRsROuWKVfxnIkTgPaO6-12PWp4Cx8W9YAFiDJtDNso20wgx0HHlWkH79JWsJflIS9FgmLWDiDzid9lrc6BCtdvVqYKJIO5mJ0kRn0c7rnleXT0/s1600-h/radyoterapi.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5308015149683263794" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 218px" alt="Radyoterapi Nedir? " src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEike4xLBRkmuL-62MmNpBTYIaPKtgQUHRsROuWKVfxnIkTgPaO6-12PWp4Cx8W9YAFiDJtDNso20wgx0HHlWkH79JWsJflIS9FgmLWDiDzid9lrc6BCtdvVqYKJIO5mJ0kRn0c7rnleXT0/s320/radyoterapi.jpg" border="0" /></a>etkili yöntemlerden biridir. Basitçe ifade edersek, <strong>radyoterapi tümörlere tedavi amacıyla yüksek enerjili ışın uygulamasıdır</strong>. Radyoterapi yalnızca kötü huylu tümörlere değil bazen iyi huylu tümörlere de uygulanabilir.<br /><br /></div><div align="justify">Radyoterapi, kanserli hücrelerin büyümesini, üremesini engeller ve normal dokulara yayılmasını önler. Çoğu durumda, tümör tam olarak yok edilebilmektedir. Radyoterapi bazen, ilaç tedavisi (<a href="http://kozmik-bilim.blogspot.com/2009/02/kemoterapi-nedir.html">kemoterapi</a>) ile birlikte de kullanılabilir. Radyoterapi bazı hastalarda cerrahi müdahale öncesi tümörü küçültmek amacıyla, bazı hastalarda ise cerrahiden sonra kalan kanser hücrelerini çoğalmadan yok etmek için kullanılır.<br /></div><br /><div align="justify"><a href="http://kozmik-bilim.blogspot.com/2009/02/internal-radyoterapi-nedir.html">Internal (Dahili) Radyoterapi: </a><br /><a href="http://kozmik-bilim.blogspot.com/2009/02/eksternal-radyoterapi-nedir.html">Eksternal (Harici) Radyoterapi: </a></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-39363453316056575332009-02-28T16:38:00.000-08:002009-02-28T16:39:48.381-08:00Morbidite Nedir<div align="justify">Morbidite (morbidite oranı veya morbidite hızı), yalın olarak hastalık, hastalık hali anlamındadır. Bununla birlikte, istatistiksel bir ölçüm olarak, belirli bir nüfusta belirli bir zaman dilimi içerisinde hastalığa tutulanların sayısı, hastalık nispetidir.Morbidite oranı hastalığa tutulmuş ama hayatta kalmış olan hastaların hastalık sonucu ölmüş insanlara oranıdır.</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-75833553985903841092009-02-28T16:37:00.000-08:002009-02-28T16:46:54.299-08:00Gliablastome Nedir<div align="justify"><span style="color:#cc0000;"><strong>Gliablastome malesef beyin tümörleri arasında en kötü tip olarak görülür.</strong></span> </div><br /><div align="justify"></div><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5308014250716676898" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 274px; TEXT-ALIGN: center" alt="glioblastome multiforme" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvIBQaok3SEdetb3DUzyPIVMZHem6_4-bxOiE_1KnjneX4dTIMVWH0bJ1Gpt085Y3VwTQovGq401AIeuQk-OoHZ6v5XAWgyk50hkXYtLlifD2QUHRijJz5ObhD5mI9EJn0eU97F6wJ5q8/s320/Gliablastome.jpg" border="0" /><br /><div align="justify">Tekrarlaması halinde ilk seçenek ameliyattır. Glioblastome multiforme primer beyin tümorlerinin %27.7 sini oluşturur. 1980 öncesi ortalama surviv 4-6 ay olarak bildirilmesine ragmen tek tük yayınlarda uzun sure yaşayan <strong>glioblastome multiforme</strong> olgular bildirilmiştir. Son on yılda anestezi tekniklerinin duzelmesi kortikosteroidin gündeme gelmesi yeni görüntüleme yöntemlerinin ortaya çıkması operasyon mikroskopisi ve ultrasonik aspirator, laser gibi kolaylaştırıcı tekniklerle bu tür hastalarda daha radikal cerrahi girişim uygulanmışve bunun sonucunda da morbidite ve mortalite oldukca azalmıştır. Böylece glioblastoma multiformeli hastalarda uzun sureli surviv gündemegelmiş ve bu konudaki yayınlar 1980 sonrası hızla artmıştır.Radioterapi.kemoterapi ve immunoterapi survivi daha daarttırmıştır. </div><br /><div align="justify"><span style="font-size:85%;"><strong><em>GLIOBLASTOMA MULTiFORMELi HASTALARDA UZUN SURVİV </em></strong></span></div><div align="justify"><span style="font-size:85%;"><strong><em>LONG-TERM SURVIVAL WITH GLIOBLASTOMA MULTIFORME</em></strong></span></div><div align="justify"><span style="font-size:85%;"><strong>Tansu Mertol. Süleyman içke. Metin GÜner. Ümit AcarDokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Türk Noro Şirürji Dergisi</strong></span></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-48252876531901530662009-02-28T15:00:00.000-08:002009-02-28T15:05:34.980-08:00TENTÜR NE DEMEKTİRAlkolün bir veya birden çok bitki üstündeki eritici etkisi sonucu elde edilen sıvı ilaç.<img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5307988067133013746" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 304px; CURSOR: hand; HEIGHT: 352px; TEXT-ALIGN: center" alt="TENTÜR - Alkolün bir veya birden çok bitki üstündeki eritici etkisi sonucu elde edilen sıvı ilaç." src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgPEKT_QkHa3Bi42sKUZLD5s23B9pTEViPPntYE6ict1dsp8Ftl1VFDGdjs-rmkopsfTTQV07Ioc2XloCqFcTFc3TJYJc3EWXVuhBgQnXKtfGjRzTgWewzPonK609utGzZJwQkqV-0A7c/s400/tentur.jpg" border="0" /><br /><div></div><div align="justify">Bitkisel ve hayvansal drogların uygun büyüklükte parçalanmasından sonra alkol, sulu alkol, alkollu eter veya eter gibi eritkenlerde eriyebilen kısımlarını ayırarak hazırlanan seyyal, renkli sıvılar.</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1615947173133365204.post-16720035086984779302009-02-28T12:40:00.000-08:002009-02-28T12:46:40.474-08:00Aspartam Zararli mi?<p align="justify"><b>Aspartam</b> çay <a class="mw-redirect" title="Şeker" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eeker">şekerinden</a> 200 kat daha tatlı olan ve iki <a class="mw-redirect" title="Amino asit" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Amino_asit">amino asit</a> + bir <a title="Metanol" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Metanol">metanolden</a> meydana gelen bir <a title="Tatlandırıcılar" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Tatland%C4%B1r%C4%B1c%C4%B1lar">tatlandırıcıdır</a>. İlk kez <a class="new" title="James M. Schlatter (sayfa mevcut değil)" href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=James_M._Schlatter&action=edit&redlink=1">James M. Schlatter</a> tarafından <a title="1965" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/1965">1965</a> yılında keşfedilmiştir. Avrupa Birliği'nce gıda katkı olarak <b>E951</b> kod adını almıştr.</p><p align="justify">Aspartam kullanım güvenliği açısından ciddi tartışmalara neden olmuş ancak yapılan araştırmalarda net bir kanıt bulunamamıştır. Aspartam'ın (kütle olararak) %10'u vücut içinde ince bağırsaklarda <a class="mw-redirect" title="Methanol" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Methanol">methanole</a> dönüşmektedir. Bu methanolün büyük bölümü bağırsaklardan emilerek hızlıca <a title="Formaldehit" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Formaldehit">formaldehite</a> çevilmektedir. Metanol insanlar için ileri derecede <b><a class="mw-redirect" title="Toksik" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Toksik">toksik</a></b> olduğundan bu tartışmaların odak noktası olmuştur.</p><p align="justify">Aspartam içindeki fenilalanin <a class="new" title="Aminoasid (sayfa mevcut değil)" href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Aminoasid&action=edit&redlink=1">aminoasidi</a>, <a title="Fenilketonüri" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Fenilketon%C3%BCri">fenilketonüri</a> hastaları için zararlıdır. Bu yüzden fenilketonuri hastaları aspartam içeren <a class="new" title="Diyet (sayfa mevcut değil)" href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Diyet&action=edit&redlink=1">diyet</a> kola veya diyet ürünü tüketmezler.</p><p><strong>Aspartam nedir?</strong></p><p>Aspartam, düşük kalorili bir tatlandırıcıdır. Normal şekerden 180-200 kat daha tatlıdır. Aspartam etler, tahıllar ve süt ürünleri de dahil olmak üzere bütün proteinli gıdalarda doğal olarak bulunur.</p><p><strong><span style="color:#ff0000;">Aspartam güvenli midir?</span></strong></p><ul><li>Dünyanın 90'dan fazla ülkesinde gıda ve sağlık alanındaki yetkili kurumlar aspartam kullanımını onaylamıştır. </li><li>Amerika Birleşik Devletleri'nde, son 8 yıllık dönemde yapılan geniş kapsamlı tüketim değerlendirmeleri ve diğer ülkelerde yapılan çalışmalar, günlük aspartam tüketiminin FDA ve diğer yetkililer tarafindan belirlenen kabul edilebilir günlük miktarların çok altında olduğunu göstermiştir. </li><li>Aspartamın piyasada bulunduğu süre içinde güvenilirliği yoğun takiplerle ölçülmüş, insan sağlığına etkisi ve yanlış bilgiler (beyin kanseri, MS, lupus hakkındaki söylentiler) karşı delil göstermek amacıyla gözetim altında tutulmuştur. </li><li>Aynı zamanda Dünya Sağlık örgütü'nün Gıda Katkı Maddeleri uzman Komitesi, Avrupa Ekonomik Topluluğu Yiyecek Bilimsel Komitesi ve A.B.D Yiyecek ve ilaç Dairesi tarafindan uzun yıllar boyunca incelenmiş ve güvenli bulunmuştur. </li></ul><p><b>Önemli</b></p><ul><li>Yapay tatlandırıcı olan aspartamın kansere neden olduğuna dair deliller bulundu. Ve bu aspartam içeren ürünler yasaklandı. </li><li>Farelerde Tümör </li><li>İtalya'da yapılan bir araştırmada, düzenli olarak aspartam verilen farelerde tümörlerin ortaya çıktığı gözlemlendi. Aspartamın içinde bir metil ester ve iki aminoasit (fenilalanin ve aspartik asit) bulunuyor. </li><li>Zararı Gizleniyor.</li><li>Tatlandırıcı üreten şirketler, bu maddelerin gıda ve içeceklerde doğal olarak bulunduğunu belirtirken, bunların aspartam halinde tüketilmesinin insan sağlığına zararlı olduğunu gizliyor. </li></ul>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/07083502656832045871noreply@blogger.com0